DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Giderayak Toparlamak

Sesli Dinle

“Hz. Adem’in yani insanın en değerli yaratılmış olmasına karşı gelen şeytanın kararında ki ısrarı”

Giderayak Toparlamak
11.10.2021
6.868
A+
A-

Önceliği sevgi olan siz okurlarıma selam olsun.

Geçtiğimiz hafta yazımda, yurt dışı ziyaretimde tanıdığım, uzun sohbetler ettiğim bir kişinin edindiği tecrübelerine yer vermiştim. Sıra dışı yaşam hikâyesinde, dile getirilmiş özlü sözlerinin çok şey anlattığını fark etmiş ve sizlerle paylaşmıştım.

Örneğin, “Güven ve çıkar denklemini, suç ortaklığı prensibiyle sağladım” sözü düşünüldüğünde çok anlamlı gelmişti benim için. Acaba etrafımızda, yaşadığımız yerde bu mantık geçerli miydi diyerek uzunca düşünmüştüm. “Suça ortak olmak.”

“Doğru şartlar ve imkânlar oluştuğunda herkes hırsız olabilir” sözüne zorda olsa hak vermiştim. Düşündüğümde görevleri yükseldikçe hayatları değişen ve bu değişimle birlikte görevinin imkânlarını farklı şekillerde değerlendiren kişiler listesi bir hayli uzun olmuştu.

İnsan olarak her halimizi doğrulasak, her zaman her konuda haklı olduğumuzu düşünsek te gerçek değişmiyor, “Tanrı kolay affetmiyor” sözü ise sanırım çok şey ifade ediyor.

Bizim satırlarımıza dizelenmiş yaşam hikâyesinin sahibi ülkesinde ve ülkesine komşu ülkeler başta olmak üzere birçok yerde söz sahibi olmuş bir kimseydi. Devletin her kademesinde güçlü bağlar kurmuş ancak siyasete hiç girmemiş bir isimdi. “Bir devlet adamı veya siyasetçi iktidardan düştükten sonra linç edilir, bu linç ilk olarak kendisiyle birlikte olanlar tarafından başlatılır” diyerek girmişti konuya ve çok liderin yıkımına tanık olmasından bahsetmişti. “Siyasi isimlerin iktidardan düştükten sonra farklı bir ülkeye gitmeleri ise çözüm olmuyor, aksine gittikleri yerlerde tüm varlıklarını yitirene kadar taciz ediliyorlar. Oysaki aynı şekilde ki bir iş insanı için durum çok farklı oluyor.” Sözleriyle özetlemişti tespitlerini.

İlginç tecrübelerin sahibi ile din konusunda ki sohbetimiz beni bir kez daha şaşırtmıştı.

Yaşantısında olduğu gibi dini inanışında ve tercihinde de değişiklikler olmuştu.

“Uzun yıllar içinde olduğum yasa dışı işlerde, bir yandan yaratıcı tarafından affedilmeyi de diliyordum. İçten içe korkularım vardı. İnandığım din de inkârları mantıklı bulmuyordum ve din adamlarının karıştığı illegal işleri kurumsal olarak koruyan bir sistem vardı. Yani aslında benden farklı değillerdi. Ben illegal işlerle uğraşan bir kişi olarak, benden farkı olmayan bir yapının benden daha saygın veya daha itibarlı olmasını anlamakta zorlanıyordum.” Sözleriyle sohbet konumuz din olmuştu.

Anlatımlarına yine ilginç tespitlerle devam ediyordu beni konuk eden bu kişi.

“Yurt dışı bağlantılarım sebebiyle zaman zaman kaçak konumda ki kişileri ağırlıyordum. Bu sayede çok farklı dünyalar hakkında bilgi sahibi oluyordum. Bu farklılıklar içinde dinler de vardı. Tüm dinlerin diğer dinlere olan inkâr ve nefretini mantıklı bulmuyordum. Kaçak olarak ağırladığım kişiler arasında bir Müslüman vardı. Uzun süre konuğum oldu. Bu kişi sayesinde İslam’ la tanıştım ve araştırmaya başladım. İslam dini diğer dinlere saldırmıyor, inkârda etmiyordu. Tüm peygamberlerin akrabalık bağı olduğundan, aynı yaratıcıdan ve öğretilerinden bahsediyordu.”

İslam diniyle tanışmasından sonra yaptığı araştırmaları uzun uzun anlatan bu kişi Müslüman olmayı tercih ettiğini ifade etmişti. Fakat Müslümanlık anlayışı da alışılmışın dışındaydı.

Uzun yıllar süren tüm savaşların sadece insanların çıkar ve güç sevdası olduğunu iddia ederek, dinler arasında savaş olması mümkün değil demişti.

“Hz. Adem’in yani insanın en değerli yaratılmış olmasına karşı gelen şeytanın kararında ki ısrarı” sözleriyle başlamıştı İslam tanımlamasına. Hz. Adem’in dünyaya gönderilmesiyle birlikte savaş başladı, fakat bu savaş dinler arasında değil, “Hz. Adem ile Şeytan arasında, yani insan ile şeytan arasında.” Sözleri sıra dışı tanımın habercisi olmuştu.

Aynı kaynaktan yani aynı yaratıcıdan gönderilen tüm elçilerin farklı sözler söylemiş, farklı öğretiler iletmiş olması mümkün olabilir mi? sorusunu bana yöneltti ve cevap beklemeden anlatımlarına devam etti

“Tanrı insanlara zaman zaman elçiler göndermiş. Sanırım insanların bazı gerçekleri unuttuğunda, yanlışlara yöneldiğinde elçiler aracılığıyla hatırlatmalar yapılmış. Yani Tanrı aslında insanlara sürekli torpil yapmış. Bu elçiler aynı öğretileri anlatmışlar, aynı uyarılarda bulunmuş, aynı kuralları hatırlatmışlar. Zaten aynı kaynaktan farklı şeyler beklemek mantıksız olur. Tüm bu elçilerin birbirleriyle bir şekilde bağları varmış yani aralarında bir düşmanlık olması da mantıklı görünmüyor. Ancak biz insanlar önce bu elçilere saldırmışız, sonrasında öğretilerini inkâr etmişiz. Peygamberlerin ilettiği yaratıcının sözleri olan kutsal kitapları tahrip ederek, kendimize özgü uyarlamalar yapmışız ya da yapmaya çalışmışız. Bunlar yetmemiş, çıkardığımız savaşlara dini anlamlar yüklemişiz. Yani bizler her konuda olduğu gibi bu konuda da fazlasıyla bencillik yapmışız.” Sözleriyle tanımlanan din anlayışı çokta alışılmış bir tarz değildi.

Müslüman oluşunu “Giderayak toparlamak” diye tanımlaması üzerine yüzlerimizde tebessüm oluşmuştu.

Bu kişi ile birkaç kez bir araya gelerek yaptığımız sohbetlerden çok şey öğrenmiştim. “İnsanın en büyük düşmanı içine hapsolmuş karanlıktır” sözü ve “Yanlış bir şey yaptığımızda bunu bilen kişi kontrol sahibi olur” sözü belirleyici öğretilerden olmuştur.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.