DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Selamsız

Sesli Dinle

Evet, kısacık ömrümüzde, fani onlarca hikâye ile hayatı zorlaştıran, yaşamları çileye dönüştüren biz insanoğlu uzlaşmanın, anlaşmanın kıymetini ne zaman, nasıl anlayacağız sorusu bu hikâye ile aklıma takılmıştı.

Selamsız
25.09.2023
6.626
A+
A-

Gak, guk, kem, küm…..

Ne desem nasıl desem bilemiyorum. Düşüncelerimi, tespitlerimi, önerilerimi hâsılı her türlü meramımı nakşetmek için kalemi, kâğıdı elime aldığımda yazımı okuyan, suretleri net olmayan onlarca insan gözlerimin önüne geliyor. Bu hal ile emeğime emekle yanıt veren güzel insanları dost sayıyor ve kalben hislerimi ifade etmeye çalıştığım selamımı vererek sözlerime başlıyorum. Gel gelelim ki “anlattığın şey değil karşındaki kişinin anladığı önemlidir” öğretisi bir kez daha karşıma çıktı.

Uzunca zaman önce kıymet verdiğim namı “Duman” olan bir dostum telefon ile beni aradı ve sözlerine selam olsun kasap kardeş diyerek başladı. Fazlaca zeki, bir o kadar mizahi yönü olan bu dost ne demek istedi acaba diye düşünürken cevap kendisinden geldi. “Selam olsun siz satır dostlarıma” girizgâhımdan satır aklına yer etmiş ve beni elinde satırla dolaşan bir kasap olarak hayal etmiş. Güldüm, güldük ve muhabbet gönlümün hatırat derinliklerinde gömüldü gitti, unuttum sanıyordum.

Unutmamışım, unutturmadılar. Gece geç saatlerde değerli olduğu kadar gönlüme yakın bir kimseden gelen telefonla sohbete başladım. Konudan konuya raks ettiğimiz ve gecenin sessizliğini parçalayan kahkahalara boğulduğumuz sohbet içinde bir ara ben bu konuyu köşemde yazarım dedim. Dedim ama iyi mi ettim bilemedim.

O güzel insan, evet yazarsın selam ettiğin sevgili satır dostlarına diyerek esprisini yaptığında “duman” namlı dostun sözleri hafıza arşivimden çıkmış, önüme gelmişti. İkinci kez satır selamımdan, kelamımdan önde olmuştu.

Normal hayat içinde selamsız geçtiğimde alabileceğim tepkileri belki de selamımla almıştım. İşte bu yüzden gak guk diyerek, kem küm ederek çıktım huzurunuza.

Baş tacımız, gönüller sultanlarımız, hayata renk katan, anne, eş, abla, kardeş, dost, sırdaş, sevgili, arkadaş gibi farklı sıfatlarla dokundukları yaşamları güzelleştiren hanımefendiler, güzel insanlar hoş görsünler, teşbihte hata olmaz. Duyduğumda hoşuma giden bir hikâyeyi sizinle paylaşmak istiyorum.

Öğrenmeye hevesli bir grup talebe, müderrislerinden aldıkları tavsiye ile küçük bir taşra köyünde namı büyük sınırları aşmış bir muhterem âlime ulaşmak, feyz almak, öğretilerinden faydalanmak için yola çıkar. Zorlu yolculuk sonunda kendilerine tarif edilen evin kapısını çalarlar. Yaşlıca bir hanım kapıyı açar. Karşılarındaki memnuniyetsiz yüz ifadesindeki aksi kadına talebe olduklarını belirterek kendilerini tanıtır ve heyecanla huzuruna çıkmayı arzu ettikleri hocayı sorarlar. Kadın konuşmaya başladığında göründüğünden de aksi çıkmıştır. “Hocanın da, talebelerinin de, işinin de gücünün de Allah cezasını versin” diyerek sözlerine başlayan kadın benzer şekilde devam eder ve sonunda karşıdaki ormanı göstererek “işte orada ormanın içinde belki de en zirvesinde odun topluyordur” der.

Talebeler biraz mahcup biraz rahatsız şekilde ormanın yolunu tutar. Zirveye yakın bir yerde ormanlar kralı aslanın üzerine binmiş onu evcil bir at edasıyla idare eden hocayı görürler. Odun toplayan bu zatın ipi olmadığı için odun yığınlarını öldürücü zehre sahip, tehlikeli yılanlarla bağladığına tanık olurlar.

Yaklaştıkları bu zatın aradıkları âlim olduğunu anlayarak selamlaşır, evdeki nemrut hanımın hali ile alim kişinin ormandaki kudretli hali arasındaki uçuruma anlam veremeyerek kafalarındaki o soruyu sorarlar.

Âlim dersini cevabıyla vermiştir. “Evlat hayvanla anlaşmakta ne var!…

Evet, kısacık ömrümüzde, fani onlarca hikâye ile hayatı zorlaştıran, yaşamları çileye dönüştüren biz insanoğlu uzlaşmanın, anlaşmanın kıymetini ne zaman, nasıl anlayacağız sorusu bu hikâye ile aklıma takılmıştı.

Belki riya, sahtekârlık, yalan, hırsızlık ile dostlarının, yakınlarının uysal kimselerle  yaşanmış gizli nahoş hikâyelerle,  taciz, tecavüz, gasp ve vebal ile kim bilir belki de bunlara ek eldeki maddi güç, makam kudreti, eşsiz zekâ, tecrübe ve özgüvenle ömrün sonuna yakın olunan yaşların belki de ilahi kudretin son lütuflarını göremeyip hayatı hoyratça sonlandırdığını fark edemeyen ne çok iki ayaklı varlık oksijen tüketiyor.

Kendilerini çağlayan güç sanan, ulu gören, güçlü tosun sayan, velileri aldattıkları düşüyle arınçlarını heba ettiklerini göremeyen öz benliklerini yitirdikleri ve zıttına gittikleri ne çok fani, ömür boyunca edindikleri varlıklarını, makamlarını, güçlerini, itibar, haysiyet ve şereflerini aldıkları ahlarla, veballerle ilahi adaletle kim olduğu, ne olduğu bilinmeyen, önemli de olmayan sebepler zincirinde yitireceklerini muhakeme edebilseler, son tövbe, son pişmanlık, son uzlaşı fırsatını kaçırmasalar güzel olmaz mı?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.