DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Duygusal Gerçeklikler

Sesli Dinle

Yalnızlığımızla da barışık olmalıyız. O da her duygumuz gibi gerçeğimiz. Kırgınlıklarımızda bizdendir. Bu duyguların hepsi içimizde yatan birer küçük evcil hayvanımız gibi.

Duygusal Gerçeklikler
21.09.2022
3.278
A+
A-

Bazen öyle anlar vardır ki ölümsüzleştirmek istersiniz, keşke bir çerçeveye sığdırılabilse ve o anı unutma ihtimali tamamıyla ortadan kalksa. Hatırladıkça yüzünüzde istemsizce bir gülümseme oluşturur ve içinizi sıcacık yapar. Bazen korkarsınız o güzel anı unutmaktan ya da eksik hatırlamaktan. Çünkü ne kadar zaman geçerse geçsin yüreğinizi sıcacık yapan bir anınız olması insana hep iyi gelir. Böyle anları güzel yapan o andaki kişi olmayabilir her zaman asıl olan da olmamalıdır. Kendi mutluluğumuzu birine bağlarsak o kişi ortadan kalkınca elimizdeki o güzel anın tadın kaçar. Oysaki biz o an hissettiğimizde kalmalıyız. Çünkü insanlar bir var bir yokmuş.

Yalnızlığımızla da barışık olmalıyız. O da her duygumuz gibi gerçeğimiz. Kırgınlıklarımızda bizdendir. Bu duyguların hepsi içimizde yatan birer küçük evcil hayvanımız gibi. Onların varlığı bizi korkutmamalı. Nasıl ki mutluyken kendimizi çok güçlü hissediyoruz, yalnızken de kırgınken de aynı hissedebilmeliyiz. Bu kendimizi hangi duygu içinde olursak olalım o duygunun içinde tanımak tanımlamak oluyor. Her duygunun mayası farklı o yüzden onu kendi yöntemiyle mayalanmaya bırakmalıyız.

Ege Soley Yakın kitabında şöyle diyor: “hep taze çiçekler, mis kokular, kolalı manşetler, ütülü parçalar değildir hayat. Yürürken köşesi kırık bir kaldırım parçasından su sıçrar üstüne, paçan ıslanıverir. Yanlış bir söz söyleyeceği tutar birinin hiç yoktan, senin için kırılıverir. Hiç düşünmeden azıcık suya koyar sonra da orada unutuverirler seni, yaprakların soluverir. Ama hayat tam da böyle bir şeydir. Hayat bazen birazda bunları böylece kabullenmektir. Bütün bir gün ıslak paçayla gezmeyi, kırık içinle uzun zamanlar geçirmeyi, kurumuş yapraklarını zamanla dökmeyi kabul etmektir. Kaçmamaktır hayat, olana, olduğu kadarına tamahtır.”

 

Beyaz Ölüm Kuşları

Sonra bir gün anneler de ölür

Böcekler ve kertenkeleler ölür

Boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca

Sivrisinekler ve kâğıttan kayıklar ölür

Sonra o gün çocuklar da ölür

Biz hepimiz önce küçük bir çocuktuk

Sonra büyüdük hepimiz çocuk olduk

Balçıktan bir külçe olan dölleri

En iri elleriyle kepçeleyen

Ve biçimleyen

Ve hep önce kendisiyle biçimleyen

O dehşetli yontucuyu

Doğumu ve gebelik sanatının bütün hünerlerini

Sütten bir mermere eşsiz bir incelikle işleyen

Anneyi o usta nakkaşı, Unutmadık

 

Önce anne doğurdu çocuğu acıya

Sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü kattı

Sonra her şey ve herkes çocuktan var oldu

 

Geçti sarp kayalardan aştı nice dağlar

İçti ağulu sütünü hayat denen annenin

Sıkıntının kutsal kabında yıkadı ellerini

Hüznü kuşlara dağıttı unutmasınlar diye onu

Acıyı gömdü toprağa gayrı açar mezarlık çiçekleri

 

Böyle vardı bir ırmak kıyısına

Anne bir tedirginliktir nerede olsa

Bağırgan bir karmaşadır onun sesi

Takılır gibi eski bir gramofona titrek bir iğne

– bu ayıp bu günah

Bu çok ayıp günah

-el ne der sonra

Ayak ne der

Bırakmaz çocuğu çocukça yaşamaya

 

Ama bir gün anneyle de hesaplaşılır

Çocuk yalnız annesine yaşar çocukken

Anne yalnız çocuğuna yaşamaz anneyken

Bölüşür anneliği babanın kasığında

Çocuğun bakışında çelişkidir büyüyen

Ağlamak bir soru olur sevginin yarım payında

-ah baba

Niye baba

 

Ve bir gün babalar ölür

Tanrı bir ürpertidir çocuğun yüreğinde

Her tanrı biraz baba gibidir

Yiğit ve erkektir çocukları koruyan

Umacılar ve peri masallarının korkulu padişahı

Çünkü tanrıyı yaratan ve öldüren şeyler aynıdır

Vurunca acının ilk gölgesi yaratır kuşkuyu

Acının padişahı elbette zalim olur

Ve bilincin duvarına çarpınca şaşkınlığı

Bir soru önce acıya sonra acıya uzanır

-hey tanrı

Hani tanrı

 

Böylece o gün tanrı da ölür

Şimdi annenin yüreğinde ışıyandır

Sevginin ıslak soluğuyla örgülü tapınak

Bir gün bir kalem bir hokka içindeki kana bulaşır

Akıtır mürekkebini sevda denilen papirüse

Hani ki bir kuş gelir bir tapınağın duvarına yuva yapar

Çökertir tapınağı daha bir güzelleşir yuva

İşte artık ne anne ne tapınak yıkılır gözyaşlarının sığınağı da

 

Sonra bir gün anneler de ölür

Gerilir gıcırtısı bir tüfek tetiğinin

Öfke yalnız tekliği besler büyür çocuk, çocuk büyür

Sesi nemli yine elleri yine soğuk

Hayat sığmıyorsa gövdene yüreğini sığdır çocuk

Nemli bir sesi sığdır o gittikçe nemlenen

Çocuk çocuk sana bir dost gerek

 

İşte yeniden giyiniyor kendini çocuk

Bir çiçek gibi kopardı başkalarına uymayan yanlarını

Kendini üstlemişsin var olmak için susmalar köprü

Çocuk sana bir aşk gerek

 

Sen iyilikler ve güzellikler uzmanı

Suskunun gizemli sabrı

Bir teraziyi en iyi kullanan

İğnenin ve ipliğin mercek gözlü büyücüsü

Karnaval gecesinin eğlentisiz parmak çocuğu

Ey hayat canbazı

Ey ip şaşkını

Ezberle o incecik tel üzerinde hayatı dengeleyen asayı:

Aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur çocuk

İkisini de doğuran şey aynıdır

 

Bir kuşa bakarken hüzünlendiren, bir güle baktıkça yürek kanatan,

Bir yüreği açmadan solduran, bir kadınla yatarken çocuk gibi ağlatan,

Uyuz bir kedi gördükçe kanı kudurtan, suyu yüz derece sıcaklıkta donduran,

Anneyi üreten babayı çoşturan çocuğu güldüren, seni izmirlere çılgın gibi koşturan,

Bir vagon penceresinden şaşkın baktıran, bir mektubu ısrarla bekleten,

Umudu dalında çürüten, acıyı dayanılır kılan bir çıbanı irinle onduran aşka merhem sürdüren

Güneşsiz bir gök gördükçe öldüren.

 

Bir gün aşk da ölür

Ve başlar sıkıntısı kuralsız bir çelişkinin

Yapışkan bir sevişmenin sancısı doldurur boşlukları

Ve tutku aç bir güve gibi kemirirken sevdayı

Dölün pasıyla bulanırken sevginin beyazlığı

Ah şimdi kim inandırabilir bu eski çocuğa aşkın ve dostluğun varlığını

Bir gün ansızın yiter dostalar ve sevgililer

Etin ve kemiğin sıcaklığıyla solar sevdalar

 

İşte o gün her şey ölür

Şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli

Bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle

Ve ölümler ilençliyorken en masum sevinçleri

Ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken

Şimdi bu nasıl doğmaklar olur yeniden beyazlara

Ama şimdi kim kandırabilir sizi

Bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için.

 

Arkadaş Zekai Özger

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.