DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Biz Tarihin Kandırılmaya En Yatkın Çocuklarıyız

Modern öğretiler bize tarım toplumunun avcı toplayıcı dönemden ileride olduğunu söyledi. Buna da emin olduk hemen. Zaman ilerdeyse, insan da ilerdedir diye çocukça bir yalana inandırdılar bizi.

Biz Tarihin Kandırılmaya En Yatkın Çocuklarıyız
16.06.2023
11.964
A+
A-

“Sorgulama” bize en iyi gelen virüstür. Bir kere kafanın içine girdiği zaman geri dönüşü olmayan, engellenemeyen bir süreç başlamış olur. Muhtemelen ölene dek sorgulama hali devam eder. Bu sorgulamalar bazen sonuç getirir, bazen de sebeplerde kalırız.

Kendimi ve çevremde olup biteni ciddi ve disiplinli bir şekilde ilk ne zaman sorgulamaya başladım hatırlamıyorum. Ama sonuç getirsin ya da getirmesin sorgulamaktan vazgeçemiyorum.

Bana kendi iyi/kötü anlayışını dayatanları, neyin ahlaki neyin ahlak dışı olduğunu dayatanları, neyi sevip neye öfkelenmem gerektiğini işaret edenleri, neyin güç neyin zayıflık olduğunu öğretmeye çalışanları, kimin kahraman kimin hain olduğunu elinde sopa ile ezberletenleri, tarihin hangi döneminin iyi hangi döneminin kötü olduğunu söyleyenleri, okuduğu kitabı, izlediği filmi, dinlediği şarkıyı, düşündüğü felsefeyi, inandığı maneviyatı, uğruna dövüştüğü davayı, kısacası beni ben olmaktan alıkoyacak, beni herkesleştirecek her şeyi sorguluyorum. Bunu yaparken herkesin de kendisi olarak kalması gerektiğine olan inancıma sadık kalmaya devam ediyorum. Bu konuda tutarlı bir insan olduğumu çevremdeki insanlar bilir. En yakınlarıma bile hiçbir sebeple hiçbir şey dayatmamışımdır. Belki de bu yüzden bana en ufak bir şeyin dayatılmasına aşırı reaksiyon gösteriyorum.

İnsanların kendi doğrularına olan imanlarını hayretle karşılıyorum. Koca bir çoğunluğun “ya yanılıyorsam” diye kendisine sormadan ömür geçirmesine şaşıyorum. Değişimden, değişmekten korkarak geçen bir ömrü “ben böyle geldim böyle giderim” diyerek meşrulaştırmasına öfkeleniyorum. Üstelik tarihin belki de en koca yalanların en kolayca söylendiği ve herkese anında ulaşabildiği bir çağın içindeyken, böylesi bir emin olma halini ayıplıyorum.

Kandırılmış olma ihtimalimizi nasıl düşünmeyiz? Biz tarihin kandırılmaya en yatkın çocuklarıyız. Yalanların en örgütlü haline, en güçlü haline her gün onlarca kez maruz kalıyoruz.

Öfkelerimiz bize ait değil, zevklerimiz bize ait değil, fikirlerimiz bize ait değil, sevinçlerimiz bize ait değil, inançlarımız bize ait değil, algılarımız bile bize ait değil. Bir simülasyon kadar sahici hayatlarımızdan nasıl bir mutlak doğru çıkaracağız?

Modern dünya bize insanlığın yüzde doksanının her sabah aynı saatte işe gidip aynı saatte işten gelip karın tokluğundan hallice ücretlere hayatlarımızı pazarlamamızı meşrulaştırmak için milyon tane yalan uydurdu. Biz hepsine inandık. Biz tarihin en saf, en uysal çocuklarıyız.

Modern dünya bize güney Amerika’da bir yaprak ve bir mızrakla ailesine bakan adamdan daha mutlu olduğumuz yalanını anlatıp durdu. Öyle ya o adamın telefonu yoktu, üzerinde ismi yazılmış karton bardakta kahvesi yoktu, bir bar taburesinde elinde içkisi ile maç izleme zevki yoktu… Ama bize o insanların neye sahip olduğunu anlatmadılar. Anlatanları da dinlemedik. Öyle ya, biz modern dünyanın nimetlerinden ve tarihin zirvesinde olduğumuzdan emindik. Bizler tarihin en emin aptallarıyız.

Modern öğretiler bize tarım toplumunun avcı toplayıcı dönemden ileride olduğunu söyledi. Buna da emin olduk hemen. Zaman ilerdeyse, insan da ilerdedir diye çocukça bir yalana inandırdılar bizi. Biz tarihin en beceriksiz çocuklarıyız. Çoğumuz hayatta kalmamızı sağlayacak bilgi ve donanımlardan bir haberiz fakat kibrimiz Firavun’dan hallice. Üstünde bir yaprak, elinde bir mızrakla mağarasında yatan adamın ne kadar ilerisinde ne kadar gerisindeyiz? Bunun muhasebesini kibirden ve emin olma halinden arınmadan yapamayız.

Biraz can sıkıcı bir yazı oldu farkındayım ama canımızın sıkılması lazım. Biz tarihin en canı sıkkın çocuklarıyız. Üstelik her gün, her an mutlu olmamız öğütlenirken…

Tüm duyguları sahiplenmek yerine sadece mutlu olmaya odaklanmamız da kandırılmışlıklarımızdan yalnızca bir tanesi.

Tarihin şanslı çocukları olmak için sorgulama virüsünü bünyemize almamız şart.

Bu virüs belki de kurtuluş reçetemiz olacak.

Emin değilim elbette ama denemeye değer.

YORUMLAR

  1. Mücahiddin Aktaş dedi ki:

    Sağ olsunlar bu virüsü kapmamamız için olağanüstü gayret gösteriyorlar. Darbe döneminde bile böyle steril ortam oluşturamamışlardı.

    1. Hanifi Aktaş dedi ki:

      Devletimiz her daim vatandaşını düşünüyor.