DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Bir Kitap Bir Film

Sesli Dinle

Şimdi, “Bu kitabı neden okumalıyım?” diye soran satır dostları, çocuklarımız pijamalarını sadece uykuya dalarken giysin diye okumalıyız. Dünyanın dört bir yanında yer alan tel örgülere, çocuklarımız ve onların hayalleri takılmasın diye okumalıyız. Çocukların masumiyetini çalan hayal hırsızlarına, fikren yahut zihnen bir duruş sergileyebilmek adına okumalıyız.

Bir Kitap Bir Film
15.07.2021
8.532
A+
A-

ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK; “JOHN BOYNE”

Kitaplar, satırlarında seyyah olan bizleri daha önce hiç tanış olmadığımız iklimlerde, hiç bilmediğimiz coğrafyalara götürür. Sınırların sert çizgililerle, dikenli yahut elektrikli tellerle çevrili olduğu ülkelere vize ihtiyacı hissetmeden, özgürce yol aldırır. Yetmez! Kimi zaman içinde bulunduğumuz anın çok ötesinden geleceğe bir merhaba dedirtirken kimi zaman da tarih sayfalarından bir olayın içinde bulunduruverir.

Böylesi bir yolculukta, açtığım bir sayfa ile geçmişe gidiyorum. Bu defa bin dokuz yüz kırklarda, tüm dünyanın harp ettiği bir zaman diliminde, Nazi Almanya’sındaki vahşet kamplarına davetliyim. Kendimi iğreti hissettiğim misafirliklerden biri…

John Boyn’un kaleme aldığı Çizgili Pijamalı Çocuk adlı roman, Nazi Almanya’sında, babası rütbeli bir asker olan Bruno’nun Yahudileri itlaf ettikleri kamp yakınında bir eve taşınmasıyla başlıyor. Arkadaşlarından, okulundan ve her türlü keşfi sağlayabilecek evlerinden ayrılmayı ve bilmediği bir yere ait olmaya çalışmayı anlayamıyor çocuk yüreği. Bu yüzden gördüğü her şeyi sorguluyor. Kendince çıkış yoları bulmaya çalışıyor içinde bulunduğu yalnızlığa.

Odasının penceresinden gördüğü kampta yer alan yüzlerce çocuğun içinde yalnız kalmayı anlamlandıramıyor misal. Yahut dikenli tellerin onları neden ayırdığını ya da onların tarafına geçmenin neden yasak olduğunu; tellerle onları ayıran insanların arasındaki farkı;  hangi insanların çizgili pijama, hangilerinin ise üniforma giyeceğine kimlerin karar verdiğini de.

Yaptığı uzun keşifler sırasında, dikenli tellerin zırh gibi birbirini ayırdığı bir alanda, kendisiyle aynı yaşta olan, ancak bakımsızlıktan dolayı yaşından bir hayli küçük gösteren Shmuel ile tanışıyor ve asıl öykü bundan sonra başlıyor.

Bruno ve Shmuel… Tellerin ayırdığı iki çocuk… Yaşadıklarını anlamlandıramayan iki yürek… Birinin zalimi bir diğerinin kahramanı… Onları aynı paydada birleştiren şey ise her ikisinin de evlerinden zorla ayrılmış olmaları ve etraflarındaki vahşeti çocuk yüreğiyle algılayamıyor oluşları.

Kitabın son paragrafında; “Bu, Bruno ile ailesinin hikâyesinin sonu. Elbette tüm bunlar çok uzun zaman önce oldu ve böyle bir şey bir daha asla olamaz. Bu zaman da ve bu çağda tabii ki…”diyor sevgili yazar. Oysa zaman değişti, bir yüz yıl daha ilerideyiz neredeyse anlatılan bu vahşetten. Ancak Çin, Doğu Türkistan’ da, dünyanın gözü ününde Uygur Türklerine hala soykırım yapmakta. Geçtiğimiz bir kaç gün içerisinde Srebrenitsa’da kırılan Boşnakları andık. Dün kırıma uğrayan Yahudilerin bugün kırmaya devam ettiği Filistinli çocukları görüyor, okuyoruz.

Hiçbiri çizgili pijama giymiyor belki ama yirmi birinci yüzyılda Bruno ve Shmuel gibi binlerce çocuk, bu kadar acıyı niçin yaşadığını; insanların kimin eliyle silahlandırıldıklarını;  mazlum ve zalim olmaya kimin karar verdiğini hala anlamlandıramıyorlar.

Çizgili Pijamalı Çocuk nezdinde sevgili yazar, II. Dünya Savaşı sırasında, kamplarda kırıma uğrayan, kendi hayatlarında çekip çıkarılan ve evlerde hizmet ettirilen, köle olarak çalıştırılan Yahudiler ’in gördüğü zulmü ve işkenceleri anlatıyor. Kitabı okurken yazarın üslubu, konunun gerçekçiliği satırların akıp gitmesini sağlıyor ancak sevgili yazar, Yahudilere yapılan sözlü ve fiziksel şiddetin hiçbirini detaylı olarak aktarmıyor. Vahşetin bu kadar net olarak anlatıldığı bir kitapta, bunu sözcüklere dökmeden hissettirmek, okuyan yelpazesini düşünerek, okunanları sıradanlaştırmamak adına yapılan bu incelik, kitapta en sevdiğim hususlardan biriydi bir okuyucu olarak.

Kitabını okuduktan sonra kitaptan yola çıkılarak oluşturulan filmleri pek izleyebilen birisi değilim. Ancak Çizgili Pijamalı Çocuk ’da Bruno ve Shmuel’u zihnimde tasarlarken epey zorluk çektim. Çünkü hiçbir çocuk yakışmadı hayalimde bile olsa bu kurguya.  Bu yüzden kitabı bitirir bitirmez soluğu siyah perde de aldım. Elbette onlarca sayfayı birebir bir film karesinde anlatmak imkânsız, ancak genel itibariyle kitabın özüne sadık kalınmış ve yazarın hassasiyeti hususunda film sahnelerinde de hassas davranılmış.

Film ve kitabın nihayetinde, gözümüzü kapatamadığımız ve insan olan yerlerimizi ağrıtan, bu ve bunun gibi pek çok vahşetin ardından sevgili Zarifoğlu’nun; “ Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim…” sözünden başka söz gelmiyor insanın hatırına.

Şimdi, “Bu kitabı neden okumalıyım?” diye soran satır dostları, çocuklarımız pijamalarını sadece uykuya dalarken giysin diye okumalıyız. Dünyanın dört bir yanında yer alan tel örgülere, çocuklarımız ve onların hayalleri takılmasın diye okumalıyız. Çocukların masumiyetini çalan hayal hırsızlarına, fikren yahut zihnen bir duruş sergileyebilmek adına okumalıyız.

Güzel okuyabilmek ve okuduklarıyla güzel kalabilmek dileyen tüm satır seyyahlarına tavsiye olsun.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.