DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Bazı Eskiler, Keşke Eskimeseler

Sesli Dinle

Umarım şimdi de başka Ahmet Hocalar, başka gençlere Türk Musikisi’ni, eski Adana’yı, eski aşkları, eski yaşamları anlatıyordur. Çünkü bazı eskilerin, pek de eskimemesi gerekiyor. Bazı geçmişlerin, pek de geçmemesi gerekiyor.

Bazı Eskiler, Keşke Eskimeseler
19.08.2022
4.968
A+
A-

Lisede Musiki Cemiyeti’ne gidiyordum. Haftada bir toplanıp sanat müziğinden eserleri öğrenip seslendirip yılda iki kez yaptığımız konsere hazırlanıyorduk. Cemiyette enstrümanları çalan isimlerin neredeyse tamamı usta müzisyenlerdi ve aynı zamanda konservatuar hocalarıydı. Fakat benim ilgimi müzik bilgilerinden çok duruşları, birikimleri ve anıları çekiyordu.

Hepsi eski Çukurova’nın beyefendi ve hanımefendileriydi. Giyimlerine inanılmaz özen gösterirlerdi. Türkçeyi muazzam konuşurlardı. Kendilerine has zevkleri vardı bu zevklerini anlatırken bile dinleyenlere o zevki yaşatmayı başaracak kadar da iyi anlatıcılardı. Çalışma aralarında bergamotlu çay eşliğinde eski Adana’yı, gençliklerini, aşklarını ve kavgalarını anlatırlardı. Sohbet koyuluğuna bergamotlu çayın kokusu ve cemiyetin ahşap zemininin kokusu eşlik ederdi. Bazen de yeni reçinelenmiş arşelerin kokusu…

Atmosfer öylesine naifti ki konu döner dolaşır mutlaka aşka gelir ve orada noktalanırdı. Konu yine aşktan açılmışken enstrümanını çantasına yeni yerleştirmiş olan Ahmet Hoca o tok sesi ve TRT spikerlerini kıskandıran diksiyonuyla “size hanımla nişanlıyken yaşadığım bir anımı anlatayım” dedi ve girdi muhabbete ve kırk sene öncesinin Adana’sına götürdü.

“Hanımla yeni nişanlanmışız. Bir gün onu alıp Ziyapaşa’da iyi bir balıkçıda baş başa yemek yemek için evinden almaya gittim. Gittim ama nasıl da özenliyim… Sabahtan kalktım, saçlarıma Briyantinimi sürdüm. Bembeyaz çorabımı, bembeyaz pantolonumu, bembeyaz gömleğimi, bembeyaz ceketimi, bembeyaz şapkamı taktım, çıkarken de önceki akşamdan silip parlattığım bembeyaz pabuçlarımı giydim. Kendime son kez aynada baktım, tamamdır prens gibi oldum dedim. Hanımın ailesi o zamanlar  Tepebağ’da Osmanlı’dan kalma iki katlı bir konakta yaşıyordu. Doksan Sekiz depremine kadar da o konakta kardeşleri yaşadı. Depremden sonra da konak yaşanmaz hale gelince yıktılar zaten… Neyse… Geldim kapının önüne durdum, -ha bir de bembeyaz çiçeklerden bir de demet yaptırmışım ki sormayın…- kapının tokmağını vurdum ve iki adım geri çekildim. Çekildim ki yukardan beni görsün sevdiceğim. Sekerek insin merdivenlerden. Camı yukarı kaldırıp maşasına tutturup başını sarkıttı ve beni tepeden tırnağa süzdü. Ben de kendinden emin gülümsedim ona..”

Anlatımına uzun bir es verince arkadaşlardan birisi dayanamayıp sordu; “sekerek indi mi yenge hanım Ahmet Hoca?”

“Hayır evladım, sekmese de razıydım ama hiç inmedi. Kısık sesle ama bağırır gibi bir tonla; “Ahmet çabuk üstünü değiştir öyle gel Allasen, bu ne hal yürüyen kefen gibisin kuzum, burası Tepebağ, bu halde seninle gelemem” dedi ve içeri gitti. Ben bir elimde beyaz çiçeklerim, diğer elimde beyaz şapkamla Tepebağ’ın tozlu dar sokaklarından İnönü Parkı’na indim. Demli bir çay söyledim. Acaba ben bu kadınla evlenmekten vazgeçsem mi diye düşündüm… Sonra aşk ağır bastı tabi gittim buz mavisi takımımı giydim, ama beyaz kemerimden ve beyaz papuçlarımdan taviz vermedim haa!”

Sonra göbeğini zıplata zıplata gülerdi Ahmet Hoca, tabi bizler de…

***

Geçenlerde vefat etti Ahmet Hoca… Bembeyaz kefeni giydirdiler. Eğer görebildiyse çok sevinmiştir. Tepeden tırnağa beyaz olmayı severdi. İyi bir insan, iyi bir müzisyen, iyi bir eş, iyi bir öğretmen nasıl olunurun dersini verip öyle gitti.

Umarım şimdi de başka Ahmet Hocalar, başka gençlere Türk Musikisi’ni, eski Adana’yı, eski aşkları, eski yaşamları anlatıyordur. Çünkü bazı eskilerin, pek de eskimemesi gerekiyor. Bazı geçmişlerin, pek de geçmemesi gerekiyor.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.